DOLAR

39,7222$% 0.15

EURO

46,1633% 0.27

STERLİN

53,9640£% 0.19

GRAM ALTIN

4.285,20%-0,12

ÇEYREK ALTIN

7.019,00%-0,15

BİST100

9.141,31%-0,67

İstanbul AÇIK 30°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın

27 MAYIS 1960

Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın


Türkiye’de milletin çoğunluğu 1950 seçimlerinde “Tek Parti” sultasına son vermişti.
27 Mayıs tarihi, DP’nin seçim zaferini daha ilk günden kabullenemeyen askerlerin
siyaseti müzmin derecede enfekte etmesinin tarihidir. (1. Ordu Komutanı Org. Noyan,
İnönü’ye “Eğer Cumhurbaşkanı Hazretleri yeşil ışık yakarsa, seçimlere komünistlerin
hile karıştırdığı varsayımıyla müdahale edebileceklerini ve Milli Şef’in emirlerini
beklediklerini” iletmişti. (Neyse ki İnönü akıllı davranmış teklifi kabul etmemişti)
Bu darbe ile “Asker, devletin sahibi olduğunu tescil” ettirmiştir. Şöyle ki; 1960 darbe
bildirisinde “memleketin idaresini ele almıştır” ifadesiyle konumunu siyasetin
üzerinde bir noktaya taşımıştır. Bu ifade: ülkeyi yönetme yetkisi verdiğimiz siyasiler
beceriksiz çıktı iş başa düştü demekten farksızdır.
12 Mart 1971 muhtırasında “TSK kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye
Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan
doğruya üzerine almaya kararlıdır” cümlesi, yukarıdaki ele alma ile benzerlik
taşırken; 1980 darbesinde vurgu değişir ve ülke yönetimine bütünüyle el
konulmuştur ifadesi vardır.
28 Şubat’ta ise dönemin apoletlileri “durumdan vazife çıkartmak” gibi “biz yaptık
oldu hikayesini” uydurdular. Kısaca devleti bir şirket gibi düşünün, şirketlerde hisse
çoğunluğu kimdeyse onun sözü geçer. Hisse çoğunluğu bürokratik yapının (tabi ki
askeri bürokrasinin” elindedir. Bu yapı içinde de siyaset kurumu vesayet altındadır.
Özetlersek; Türkiye’de siyasilere, kırmızı çizgileri ve fay hatları belirlenmiş bir
daire içinde faaliyet yapma hakkı lütfediliyordu. Başbakan Mesut Yılmaz “Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçer” demişti. Genel
kurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu, (Bu ifade Mesut Yılmaz’a aittir): Paşa hesap
sorar gibi “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer’ sözünün anlamını sordu” demişti. Kâğıt
üstünde Genel Kurmay Başkanı, Başbakana bağlı idi amma Başbakana dayılanıp
hesap sorulabiliyordu.
Yılmaz, parti kongresinde “Türkiye’de ileriye doğru atılmak istenen her adımın
önünün ulusal güvenlik gerekçesiyle kesildiğini” söylemişti. Genel Kurmay üç gün
sonra hakaretamiz bir cevap veriyor. Şöyle ki: “Son tartışma konusunun sorumlu bir
makamda olunmasına rağmen meşru zeminlerde tartışmak yerine dünyaya şikâyet
etme şeklinde gündeme getirilmesinin onurlu bir yaklaşım olarak kabul edilmesi
mümkün değildir” Bu ifadenin mefhum-u muhalifi (karşıt, zıt kavramı) onursuz bir
yaklaşım demektir. Bu da hakarettir. Mesut Yılmaz “Avrupa’da hiç rastlanmayacak
olan bir olay Genelkurmay Başkanı’nın parti başkanına açıklama yapması” demişti.
Cemal Gürsel, Resmî Gazetede tebliğ yayınlıyor, şu dile bakınız! Böyle bir devlet dili
olur mu? Böyle bir dil ancak Yeşilçam filmlerinde mahalle kabadayılarının racon
kesme sahnelerinde olabilir. “Yeni Anayasa’nın hazırlanması vazifesi Sayın Rektör
Sıddık Sami Onar’ın başkanlığındaki profesörlerden mürekkep yüksek bir ilim ve
hukuk heyetine tevdi edilmiştir. Yeni Anayasa ilan ve tatbik mevkiine girinceye kadar
bütün siyasi partilerin faaliyetini men ediyorum. Aksi hareketleri çok şiddetle
cezalandıracağım…” (Tebliğ no:13 madde:2)
Tarihçi Halil Berktay “Türkiye kendi askeri tarafından sürekli olarak olgunlaşmayan
bir çocuk muamelesi gördü” Bu nedenle asker hem cumhuriyetin hem de vatan
topraklarının öncelikli “sahibi” kendisini sayardı. Kurtarıcı oydu. Demokrasiyi askıya
alması da bu kurtarıcılığın eylem hali idi.Siyaset kurumuna saygı duymayan, küçümseyen, şımarık bazı apoletliler ülkenin
gerçek yöneticisi kendilerini sayıyordu. Genelkurmay Başkanlarından emekli
Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın görevdeyken, 1990’ların sonunda önemli bir
merkezde büyükelçi olan bir diplomata “Bir Reagan, bir Thatcher vardı da mı, önlerinde selam durmadık” diyerek bulunduğu makamın ağırlığı ile mütenasip
olmayan ucuz, hatta ezik laflar etmişti.
Prof. Dr. Osman Can: 27 Mayıs için, (1909 ve 1925’te) liberal, muhafazakâr, sosyalist
ve sair özgürlükçü akımları boğan İttihat ve Terakki ideolojisinin iktidarı üçüncü defa
ele geçirme hareketinin adıdır. O, partidir, yargıdır, üniversitedir, medyadır, sermayedir.
1950’ye kadar devlete egemen olan tek partici siyasal elitlerin, zamanı, zemini ve
şartları olgunlaştırdıktan sonra yeniden, “hürriyet, hukuk devleti” gibi maskelerle
iktidarı ele geçirme hamlesidir. Ve bu başarılmıştır
1961 Anayasası; Anayasa Mahkemesini getirmiştir. AYM siyasi kararlar alabilen bir
mahkemedir. Üyelerinin tamamı hukukçu değildir. Gerçi biz; üyeleri hukukçu
olmayan İstiklal Mahkemeleri süzgecinden geçmiş bir milletiz. Yani alışkınız. Bir TV
programında karşımdaki kişi “yarın bir gün bir İmam Hatip mezununu Genel Kurmay
başkanı olarak atarsanız şaşmam” dediğinde; askerlik mesleğinde yükselmenin
kuralları bellidir. Eğer o basamakları başarılı bir şekilde aşarsa, gerekli şartları haiz ise
neden olmasın? Ama siz yavuz hırsızlık yapar gibi İHL okullarına çatmayı bırakında,
insanları darağaçlarında sallandırdığınız üyeleri hukukçu olmayan İstiklal
mahkemelerinin hesabını verin demiştim.
Yukarıda sözünü ettiğimiz İttihat ve Terakki (İT) ideolojisi, AYM ile TBMM’ni kontrol
altına almıştır. Yetki aşımı yapmakla, kararları Yargıtay ve Danıştay tarafından
eleştirilen bir mahkemedir. Ayrıca kararları herkesi bağlayıcı olup, temyizi de yoktur.
Milli iradenin temsil edildiği TBMM, tek parti döneminde de kıskaca alınmaya çalışıldı.
1936 yılında faşizmi incelemek üzere İtalya’ya gönderilen CHP Genel Sekreteri Recep
Peker, dönüşünde, Mecliste alınan kararları kabul veya ret edebilecek TBMM’nin
üzerinde bir “Faşist Konsey” kurulması konusunda rapor hazırlar, İnönü’nün imzası ile
rapor onay için köşke sunulur. Atatürk buna şiddetle karşı çıkar ve “Başvekil
hazretleri anlaşılan yorgunluktan, önüne gelen evrakı okumadan imzalıyor” der ve
kararı reddedip onaylamaz. Serbest seçimlerin olmadığı, partinin yazdığı kişilerin
mebus seçildiği o dönemde bile “aradan karşı görüşlüler çıkar korkusuyla” TBMM
kararlarının faşist konseyle kontrol edilmesi amaçlanmıştır.
1961 Anayasası ikili meclis yapısını getirmiş, 1980 darbesine kadar Mecliste alınan
kararlar Cumhuriyet Senatosu tarafından kontrol ediliyordu. Mecliste kanun çıkıyor
senatoya geliyor, senato inceleyip gerekli görürse meclise iade edebiliyordu. Burada
da vesayet sistemi açısından tedbir gerektiren bir açık vardı. O da Meclis çoğunluğu
elinde olan parti, senato da çoğunluk elinde olursa istediği kanunları çıkarabilirdi. İşte
bu açık AYM ile kapatılmıştır. İstediğin çoğunlukla kanun çıkar, AYM bir yolunu bulup
o kanunun içine giriyor ve iptal edebiliyordu. Mesela dersek; TBMM’den yüzde 74,7 oy
oranıyla geçen bir yasa için Hürriyet gazetesi, 411 el kaosa kalktı manşeti atmıştı.
AYM’de yasayı iptal etmişti. (Hürriyet gazetesinin sahibi Aydın Doğan: 28 Ekim 2022
tarihinde telefonla katıldığı bir TV programında o söz bir Paşaya aitti demiştir.)
O devir öyleydi, paşalar diyordu, yargımız paşa paşa karar veriyordu.
Genel bir değerlendirme yaparsak İT ideolojisi 27 Mayıs sonrasını, kendisi için çok
güçlü bir şekilde tahkim etmiştir. IT, Siyasi parti olarak İktidarda olsun olmasın, bu

Detaylı bilgi için tıklayın

Detaylı bilgi için tıklayın

Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın
YORUMLAR

Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.

Sıradaki haber:

Bir İlham Hikayesi-Serap Bingöl

HIZLI YORUM YAP

Detaylı bilgi için tıklayın

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.