34,7999$% 0.27
36,8294€% -0.07
44,4413£% -0.01
2.942,59%0,29
4.889,00%0,43
10.081,00%1,46
İnsanın bazen içine kazdığı derin kuyular, görünmeyen duygusal yüklerin ve zihinsel karmaşaların bir yansıması gibi gelir. Hayatın getirdiği stres, yalnızlık, kayıplar ya da geçmişin acı veren hatıraları, insanın iç dünyasında o kuyunun temellerini atar. Dışarıdan bakıldığında belki her şey yolunda gibi görünür. Güneş parlıyor, gökyüzü mavi, herkes bir şekilde günlük rutinini sürdürüyor. Ama içsel dünyada, bazen hiçbir şeyin yolunda olmadığı, karanlık bir kuyu içinde sıkışıp kaldığınız hissiyle yüzleşirsiniz.
Bir akşamüstü, sevdiğim bir dostumla oturuyoruz. Sıcak bir çay içiyoruz, dışarıda rüzgar hafifçe eserken, içimizdeki fırtınaları konuşuyoruz. O dönem dostum ciddi bir iş yükü ve hayatın getirdiği zorluklarla boğuşuyordu. Bir an, derin bir nefes alıp, gözlerini uzaklara dikerken bana şöyle demişti: “Bazen her şey var ama yok gibi; ışık var ama ben göremiyorum.” O cümle, her şeyin apaçık göründüğü ama içsel dünyada bir eksiklik hissinin olduğu bir durumu o kadar güzel tanımlamıştı ki… Sanki her şeyin dışında bir ışıltı var ama o ışığa ulaşmak, onu görmek bir şekilde imkansız gibi hissediliyor.
Bu tür zamanlarda ne yapılabilir, diye düşündüm. Bazen kendimizi zor bir sürecin içinde bulduğumuzda, en iyi şey ne yapmak olur? Belki de ilk adım, içinde bulunduğumuz durumu kabullenmek olur. Zorluklarla karşılaştığımızda çoğu zaman inkâr ederiz. “Bu sadece bir geçiş dönemi,” deriz ya da “Biraz daha sabır gösterelim, her şey düzelecek,” diye kendimizi kandırırız. Ama işin gerçeği şu ki, bir şeyi kabullenmeden çözemezsiniz. Bir dönemim aklıma geliyor. O zamanlar kendi içimde bir kuyu kazmıştım, ama o kuyuyu bir türlü kabul etmek istemiyordum. “Zor bir dönemden geçiyorum, ama geçecek,” diyerek süreci dışlamaya çalıştım. Oysa gerçekte yapmam gereken şey, bu duyguyu kabul etmekti. Kendime, “Evet, şu an zor bir süreçteyim ve bunu kabul ediyorum,” demek, bana bir anda büyük bir rahatlama getirdi. Kendi içimde bir dönüşüm başlamıştı.
Bir dostla, bir aile üyesiyle ya da bir profesyonelle konuşmak da önemli. Güvenli bir alanda, içindeki karanlık düşünceleri dışarıya dökebilmek, onları dile getirebilmek, bu kuyunun derinliklerinden bir çıkış yolu yaratabilir. Dostumun o zor zamanında birlikte otururken, söyledikleri o kadar gerçekti ki. “İçim o kadar karanlık ki, bir türlü ne yapacağımı bilemiyorum,” demişti. Ben de ona şunu söyledim: “Belki de bu karanlık, sadece senin içinde birikmiş bir yük. Onu birine anlatınca, belki de hafifleyecektir.” Konuştukça, biraz daha rahatladı. Sadece kelimelerle değil, anlayışla, güvenle, karanlık biraz olsun aydınlandı. O an, şunu fark ettim: Karanlık bazen sadece paylaşılmak için var.
Bir ışık kaynağı bulmak, küçük bir umut ışığı, gerçekten fark yaratabilir. Küçük ama anlamlı bir şey. O dönemde, ben de kendime bir çıkış yolu ararken doğa yürüyüşlerine başlamıştım. Her sabah, erken saatlerde, kuytu köy yollarında yürüyüp, toprakla, ağaçlarla, kuşların şarkılarıyla bağ kurmaya çalışıyordum. Bir gün, bir parkta yürürken, bir çiçek gördüm. Küçük, beyaz ve narin, tam olarak güneşe ulaşmak için mücadele eden bir çiçekti. O çiçeği görünce içimden bir şeylerin değiştiğini hissettim. Evet, hayat zorlayıcıydı ama bir şekilde, her şeyin içinde bir umut ışığı vardı. Küçük bir tohumun, toprağın altından başını uzatıp güneşe doğru büyümesi, bana kendimi hatırlattı. İçimde bir değişim oluyordu; tıpkı o çiçeğin güneşe doğru büyümesi gibi, ben de karanlık kuyumdan bir çıkış arıyordum.
Tabii, kendimize nazik olmak da önemli. Bazen içsel eleştirmenimiz, en sert ve acımasız olandır. O kadar sert oluruz ki kendimize, sanki dünyada bizi sevecek tek kişi biz değilmişiz gibi davranırız. Ama, zorlu zamanlarda kendimize de şefkat göstermeyi öğrenmeliyiz. Kendi kendimize şöyle diyebilmeliyiz: “Evet, zor bir dönemden geçiyorsun, ama bu seni tanımlamaz. Sen değersiz değilsin.” O an, bir başka kuyuya düşmeden, içsel şefkatle, o kuyunun kenarını tutmaya başlamak, büyük bir adım olabilir.
Ve en nihayetinde, her karanlık kuyu bir gün ışıkla buluşur. Evet, o kuyu derin olabilir, karanlık ve korkutucu olabilir, ama unutmayın ki her kuyu gökyüzüne açılır. Ne kadar derin olursa olsun, her şeyin bir sonu vardır. O son, belki bir gün, bir ışık kaynağının uzağınızda olduğunu fark etmek kadar basittir. Bu süreçte sabırlı olmak, içsel gücümüzü küçümsememek ve yol alırken karşımıza çıkan her ışığı kucaklamak, bizi bir adım daha ileriye götürür.
Selda İYİEKMEKÇİ (ERDOĞAN)
Akıl verme, para ver – Serap Bingöl
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.