DOLAR

35,9021$% -0.05

EURO

37,4104% -0.06

STERLİN

44,8107£% -0.37

GRAM ALTIN

3.291,11%-0,40

ÇEYREK ALTIN

5.420,00%0,42

BİST100

9.842,15%1,26

İstanbul HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Detaylı bilgi için tıklayın
Detaylı bilgi için tıklayın
Serap Bingöl

Serap Bingöl

03 Şubat 2025 Pazartesi

Yanlış Kapının Önünde mi Bekliyorsun?-Serap Bingöl

Yanlış Kapının Önünde mi Bekliyorsun?-Serap Bingöl
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Bazen hayatı bir yapboz gibi görürüz. Her parçanın bir yerine oturması gerektiğini, eksik kalan her şeyin tamamlanmaya ihtiyacı olduğunu düşünürüz. Oysa yapbozun tamamını göremediğimizde, sadece eksik parçalara odaklanırız ve kendimizi yarım kalmış hissederiz. Bu duygu, çoğu zaman bizi fazlasıyla yorabilir. Bir şeyleri tamamlamak adına fazladan çaba harcar, bazen de gerçekte olması gerekenden çok daha fazla tutunmaya çalışırız. Peki ya bazen bırakmak, asıl tamamlanma halini getiriyorsa?

Psikolojide direnç, akışın önünde bir engel oluşturmaktır. Bir şeyi zorladığımızda, aslında onun bizim için doğru olup olmadığını değil, sadece açılması gerektiğini düşünerek hareket ederiz. O kapının açılmamasının sebebini sorgulamak yerine, daha çok zorlamaya devam ederiz. Oysa bazen bir kapıyı zorlamak yerine, neden açılmadığını fark etmek gerekir. Çünkü belki de o kapı, bizim için zaten hiç açılmaması gereken bir kapıdır.

Bu noktada insan zihninin doğası da devreye girer. Zihnimiz, tamamlanmamış olanı tamamlamak için programlanmıştır. Eksik kalanı görmeye meyilliyizdir ve bu, bizi bazen yanlış yollara da sürükleyebilir. Sadece bir seçeneğin var olduğunu düşündüğümüzde, başka kapıların açılma ihtimalini göz ardı ederiz. Oysa hayat, biz ona izin verdiğimizde çok daha büyük ve ihtişamlı yollar sunabilir.

Bırakmak ve pes etmek birbirinden farklı şeylerdir. Pes etmek vazgeçmekken, bırakmak bazen en doğru olanı seçmektir. Elimizde tuttuğumuz şey bize zarar veriyorsa, eğer tutunmak için kendimizi zorluyorsak, belki de o şeyin gerçekten bizimle olması gerekmiyordur. Zorlamak yerine bazen geri çekilip, hayatın önümüze getireceği yeni yolları görmeye izin vermek gerekmez mi?

Peki ya siz? Şu an hayatınızda zorladığınız bir kapı var mı? O kapıyı gerçekten açmanız mı gerekiyor, yoksa sadece açılmasını istediğiniz için mi çaba harcıyorsunuz? Belki de bırakmak, size daha büyük ve daha güzel bir yol açacak…

Devamını Oku

Hata mı, Cesaret mi?-Serap Bingöl

Hata mı, Cesaret mi?-Serap Bingöl
2

BEĞENDİM

ABONE OL

“Hayata Terzinin Gözünden Bakmak”

Hayatımız boyunca bize bir elbise dikiliyor; çoğu zaman terzisi biz değiliz. Ailemiz, toplum, çevremiz ve hatta korkularımız, üstümüze biçilen bu elbiseye karar veriyor. Peki, o elbiseyi giymek istemezsek ne olur? Ya da o elbise üzerimize tam oturmuyorsa?

Hata yapmak çoğu zaman bir cesaret göstergesidir. Çünkü yanlış yapma riskini göze alarak adım atmak, hayata “ben de buradayım” demektir. Toplum bize başarıyı belli kalıplarla öğretir. Ancak başarı gerçekten ne demek? Bir başkası için başarısızlık gibi görünen bir şey, sizin için bir dönüm noktası olabilir.

Mesela boşanmak, birine göre bir yenilgi, bir diğerine göre ise kendi hayatını geri kazanma cesaretidir. Hayatta “başarı” denen şey, sadece statüler, meslekler ya da toplumun alkışladığı şeyler midir? Yoksa gerçek başarı, bir gün kendimize dönüp “Ben ne istiyorum?” diye soracak cesareti gösterebilmek midir?

Çoğumuz kendimize bu soruyu sormaktan kaçınırız. Çünkü cevap, bazen üzerimize dikilmiş elbisenin bize ait olmadığını söyleyecektir. Sevmediğimiz bir meslekte mutluluk bulmaya çalışmak, aslında bir maskeyi taşımaya çalışmaktan farklı değildir.

Hatalardan korkmak yerine onlara farklı bir gözle bakmayı denemeliyiz. Çünkü o hatalar, bizim kim olduğumuzu anlamamız için birer fırsattır. Hayatı kendi terzimiz olarak kabul edelim ve elbiseyi kendimiz dikmeyi öğrenelim.

Peki, senin elbisenin terzisi kim? Gerçekten ne istiyorsun?
Belki de hayatın asıl sırrı, bu soruların cevabında saklıdır.

Devamını Oku

İnsan Bir Kitap Gibidir: Kapağınız Hikayenizi Anlatıyor mu? – Serap Bingöl

İnsan Bir Kitap Gibidir: Kapağınız Hikayenizi Anlatıyor mu? – Serap Bingöl
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Bir kitap seçerken çoğumuz önce kapağına bakarız. İlgi çekici bir kapak, bizi kitabı alıp içeriğini keşfetmeye davet eder. İnsanlar da bu anlamda kitaplar gibidir. Dış görünüşünüz ve duruşunuz, karşılaştığınız kişilere kendinizi tanıtmanın ilk adımıdır. Peki, bu kapak sizi doğru yansıtıyor mu?

Kapak Hikayesi: İlk İzlenim Neden Önemli?

Bir kitap kapağı, içindeki hikâyeyi tam olarak anlatmasa da o hikâyeyi okumaya değer olup olmadığını hissettirir. İnsan için bu, özenli bir görünüm, özgüvenli bir duruş ve sıcak bir gülümsemeyle yansıtılır. Bu özellikler, karşınızdaki kişilere sizinle iletişim kurma isteği uyandırabilir.

İçerik ve Kapağın Dengesi

Ancak, yalnızca dış görünüşe odaklanmak yeterli değildir. En güzel kapağa sahip kitap bile, içeriği boşsa bir anlam ifade etmez. İnsanın “içeriği” dediğimiz şey ise kişiliği, değerleri, karakteri ve sunduğu hikâyedir. İlk izlenimle merak uyandırmak önemli, ancak bunu anlamlı bir içeriğe dönüştürmek daha da değerlidir.

Dikkat Çekmek İsteyenlere Bir Not

Kendi “kapağınızı” oluştururken, başkalarını etkilemekten ziyade kim olduğunuzu doğru yansıtmayı hedefleyin. Özenle hazırlanmış bir dış görünüş, iç dünyanızın zenginliğini ortaya koymak için güçlü bir başlangıçtır. Unutmayın, sizi asıl farklı kılan şey hikâyenizin derinliğidir.

Kitap kapağı gibi etkileyici bir duruşla, hikâyenizin değerini ortaya koyun. Kapağınız, hikayenize bir davetiye olsun!

Devamını Oku

Toplumsal Çöküşün İzinde-Serap Bingöl

Toplumsal Çöküşün İzinde-Serap Bingöl
3

BEĞENDİM

ABONE OL

Toplumsal Çöküşün İzinde: Nereye Gidiyoruz?

Günümüz toplumunda sıkça karşılaştığımız olaylar, insan ilişkilerindeki kırılmaların ve toplumsal değerlerin erozyona uğradığının bir göstergesi haline geldi. Trafikte yol vermemek için birbirinin önüne geçen araçlar ve giderek yükselen hoşgörüsüzlük, yalnızca bireylerin değil, kolektif bir bilincin de kaybına işaret ediyor.

Bu durum yalnızca fiziksel alanlarda değil, dijital platformlarda da kendini gösteriyor. Sosyal medyada ne kadar keskin, sert ve hatta kırıcı ifadeler kullanılırsa, o kadar dikkat çekiliyor. Kaba bir dil, takipçi kazandıran bir stratejiye dönüşmüş durumda. İnsanlar artık birbirlerini anlamak için değil, diğerini alt etmek için iletişim kuruyor. Saldırganlık ödüllendirilirken, nezaket göz ardı ediliyor.

Peki bu noktaya nasıl geldik? Bu sorunun yanıtını, modern hayatın getirdiği hız ve bireysellik içinde arayabiliriz. Teknoloji, hayatımızı kolaylaştırırken, toplumsal bağlarımızı zayıflatmış olabilir mi? Daha az yüz yüze iletişim, daha az empati demek mi?

Ekranlardan yayılan içeriklerin kalitesi de bu dönüşümün bir yansıması. Televizyon programlarında aile içi çarpık ilişkiler, skandal haberler ve şiddet içerikleri adeta normalleşiyor. Medyanın toplum üzerindeki etkisi düşünüldüğünde, bu tür içeriklerin bireylerin algısını nasıl şekillendirdiği açıkça görülebilir. Duygusal derinlikten ve etik değerlerden yoksun bir gündem, toplumsal dokuyu sarsıyor.

Ancak umutsuzluğa kapılmak yerine, bu sorunları çözmenin yollarını arayabiliriz. Toplumsal olarak daha fazla empati geliştirmek, iletişimde nezaketi öncelemek ve bireysel sorumluluklarımızı hatırlamak, bu çöküşü durdurmanın en temel adımları olabilir. Her birey, bulunduğu çevrede bir değişim başlatabilir. Birine yol vermek veya sosyal medyada daha yapıcı bir dil kullanmak, küçük ama etkili adımlardır.

Unutmamalıyız ki, toplumu oluşturan bizleriz. Her birimizin attığı adımlar, daha iyi bir gelecek inşa etmek için birer tuğladır. Şimdi kendimize şu soruyu sormalıyız: Toplumsal değerleri yeniden inşa etmek için ben ne yapabilirim? Belki de çözüm, bu soruya vereceğimiz dürüst bir yanıtla başlayacaktır.

Devamını Oku

Buğday ektin de arpa mı biçtin – Serap Bingöl

Buğday ektin de arpa mı biçtin – Serap Bingöl
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Hayatta alma ve verme dengesi, ilişkilerimizin ve başarılarımızın temel taşlarından biridir. Bu denge bozulduğunda, bir şeyler yolunda gitmemeye başlar. Sürekli veren taraf, zamanla tükenir; kırgınlık ve yetersizlik hisleriyle baş başa kalır. Sürekli alan taraf ise, farkında olmadan suçluluk ya da yük hissiyle hareket eder ve ilişkiye zarar verebilir. Sonunda, her iki taraf da bu dengesizliğin bedelini öder.

Doğa, bu dengenin en güzel örneğidir. Toprak, ona verilen tohumları büyütüp bize geri verir. Ancak yalnızca alırsak, toprak bir süre sonra verimsizleşir. Hayatın her alanında bu döngüyü görebiliriz. İlişkiler de aynı şekilde işlemeli: Ne sürekli alan ne de sürekli veren olmalıyız. Bu dengenin korunması, ilişkilerin sağlıklı ve uzun ömürlü olmasını sağlar.

Bu denge yalnızca özel hayatımızda değil, iş dünyasında da hayati bir öneme sahiptir. Sürekli veren bir çalışan ya da yönetici, bir süre sonra tükenir ve motivasyonunu kaybeder. Öte yandan, sürekli alan bir iş ortağı ya da ekip üyesi, zamanla güvenilirliğini yitirir. İş dünyasında sağlıklı işbirlikleri, her iki tarafın da katkıda bulunduğu ve karşılığını aldığı bir dengede gelişir. Tıpkı doğada olduğu gibi, emek verdiğinizde karşılığını almak ve doğru zamanda geri vermek, iş ilişkilerinin sürdürülebilir olmasını sağlar.

Denge bozulduğunda, sadece ilişkilerimiz değil, hayatımızın diğer alanları da etkilenir. Sürekli vermekten yorulan biri, artık almaya da kapalı hale gelebilir. Bu durum, gelen fırsatları görmemize engel olur. Sürekli almak ise, zamanla bizi ilişkilerde duyarsız bir hale getirir. Her iki durumda da zarar gören yalnızca ilişkiler değil, hayatın bütünüdür.

Hayat bize hep şunu sorar: “Buğday ektin de arpa mı biçtin?” Verdiğimiz emekler, ilişkilerdeki duruşumuz ve alma-verme dengemiz, sonuçları belirler. Doğru dengede kalmak, hayatı doğal akışında yaşamanın anahtarıdır. Çünkü dengede olan her şey daha sağlam, daha huzurlu bir temel üzerine inşa edilir. Hem hayatta hem işte bu dengeyi korumak, başarı ve mutluluğun kapılarını aralar.

Serap BİNGÖL

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.