35,9021$% -0.05
37,4104€% -0.06
44,8107£% -0.37
3.291,11%-0,40
5.420,00%0,42
9.842,15%1,26
31 Aralık 2024 Salı
26 Aralık tarihli okuduğum haberde
İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan enerji israfına sert tepki göstererek salondaki ışıklar kapattırmış,
İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, enerji tasarrufu konusunda yaptığı konuşmada, halka hitap ettiği salondaki açık ışıklara sert tepki göstererek, “Şu an burada güneş ışığı varken neden ışıkları açmışlar?” demiş.
Pezeşkiyan’ın enerji tasarrufu üzerine söylediği sözleri okuyunca yıllar öncesine, 1989 yılına gittim.
İlk işim olan Koç Holding’de, planlama uzmanı olarak çalışıyordum. Bir gün koridorlarda büyük bir telaş vardı. Meğer Vehbi Koç katları dolaşıyormuş. İnsanlar çöp kutularındaki kâğıtları kontrol ediyor, gereksiz yanan ışıkları kapatıyordu. Sonradan öğrendim ki Vehbi Bey, çöpe atılan kâğıtların arkasını kontrol eder, temizse ‘Bunları müsvette olarak kullanabilirsiniz, neden israf ediyorsunuz?’ der, gün ışığı varken yanan lambaları da kapattırırmış. Koridorlarda olan koşuşturma ve çöplerdeki kâğıtların kontrol edilmesi bu yüzdenmiş meğerse çünkü Vehbi bey bu konuda son derece hassas ve duyarlı imiş. Fırçayı yememek için üst düzey yöneticiler dahil herkes tutumlu olmaya özen gösterirlerdi.
Yıllar sonra bu sene 2024 şubat ayında sn.Rahmi Koç ile yaptığımız bir kahvaltı sohbetinde Vehbi beyin tasarruf öğretsinin hayatımda nasıl yer ettiğini ve müsvette kâğıtları halen arkası boş ise atmadığımı, kullandığımız bunu hayat boyu bir alışkanlık haline getirdiğimi anlattım. anlattım. Koç Holding’in bir okul olduğunu ve oradan aldığım tutumluluk alışkanlıklarını hâlâ sürdürdüğümü söyledim. Hatta müsvette kâğıtları atmadığımı, arkalarını kullanmayı hayat boyu alışkanlık haline getirdiğimi anlattım.
Rahmi bey de kendisinin halen aynı şekilde müsvette kâğıtların arkasını kullandığını hatta gülerek bazen müsvettelerin dolu tarafına çarpı atmayı unuttuğundan evraklarda karışıklıklara sebep olduğunu anlattı.
Özetle Vehbi beyden tam 35 yıl önce öğrendiğim ve uyguladığım tasarruflu ve tutumlu olma alışkanlıklığının gerekliliği daha yeni yeni anlaşılmaya başlıyor.
Dünyamızın kaynakları kısıtlı, artık kâğıtsız ve digital bir ofis ortamına geçmemiz gerekiyor, ağaçları kesmememiz, dünyamızın oksijen ve karbondioksit dengesini bozmamamız gerekiyor.
Yine azalan su rezervleri ve en önemli gelecek tehditlerine karşı bugünden suyu tasarruflu kullanmayı öğrenmeli ve bu bilinci gençlere aşılamalı farkındalık yaratmalıyız.
Gelecekte çocuklarımız ve torunlarımız için, yeşil ve yaşanabilir bir dünya bırakmak için bizlerin sorumluluğu çok fazladır ve önemlidir.
Tasarrufa yönelik küçük alışkanlıklar büyük farklar yaratır. Hep birlikte geleceğimizi şekillendirebiliriz.
Bugün ekonomik sıkıntılar ve global krizlerle boğuşan dünyamızda, tasarruf ve sürdürülebilirlik her zamankinden daha önemli.
2025 yılına girerken hepimizi daha tutumlu, kaynakları daha verimli kullanan bireyler olmaya davet ediyorum.
B. Eran TAPAN
Sorunları ele alırken hep sadece sonuçlarını irdelemeye alışığız halbuki sonuçları yaratan sebepleri de ele almalıyız.
Mevcut koşulları yaratan sebepleri anlarsak çözüm yolları hakkında da fikir yürütür, beyin fırtınası yaparak tedbirler ve çözümler geliştirebiliriz.
Bir hastalığa doğru teşhis konmadığında yazılacak reçetenin tedavi edemeyip, hastayı iyileştirmeyeceği gibi.
İkinci olarak konuları değerlendirirken dünyadaki gelişme ve trendleri incelememiz daha sağlıklı tespit ve değerlendirmelerde bulunmamızı sağlayacaktır.
Bu düşünce metodoloji ile gelin son dönemde ülkemizde yaşanan yüksek enflasyon ortamına rağmen kdv artışlarının sebebini inceleyelim.
Türkiye’deki dolaylı vergi artışlarını dünya ile kıyaslayladığımızda kayıt dışı ekonominin büyüklüğü ve gelir dağılımındaki eşitsizlik gözümüze çarpıyor.
Dolaylı vergiler, mal ve hizmet tüketimi üzerinden alınan vergilerdir ve bu vergilerdeki artış, son yıllarda Türkiye’de belirgin bir şekilde görülmektedir. Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve Katma Değer Vergisi (KDV) gibi dolaylı vergiler.
Türkiye’deki toplam vergi gelirlerinin %65- 76 arasında bir oranını oluşturmaktadır. Gelişmekte olan Güney Amerika’daki ülkelerde de dolaylı vergilerin oranının %60 üzerinde olduğunu görüyoruz.
Bu yüksek oran, Türkiye’nin gelişmiş ülkelere kıyasla daha fazla dolaylı vergi topladığını ortaya koyuyor. Örneğin; Almanya, Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde bu oran %30 seviyesinde. OECD ortalaması ise yaklaşık %45.
Kayıt dışı ekonominin yaygın olduğu bu ülkelerde devletler, bütçe açıklarını kapatmak ve altyapı yatırımlarını finanse etmek için dolaylı vergilere yüklenmek zorunda kalıyor. Dolaylı vergiler, ekonomik büyümeyi finanse etmek ve kamu harcamalarını karşılamak için kullanılıyor.
Peki, gelişmiş ülkeler neden dolaylı vergileri daha düşük tutabiliyor?
Gelişmiş ülkeler, vergi toplama oranlarının yüksekliği ile dikkat çekiyor, yani kayıt dışı ekonomileri yok denecek kadar az ve düzgün vergi toplayabiliyorlar.
Örneğin Japonya, Kanada ve İsviçre gibi ülkelerde vergi toplama oranları %97-99 arasında değişiyor. Bu yüksek oranlar, devletlerin dolaylı vergilere olan bağımlılığını azaltıyor. Dolayısıyla, KDV oranları bu ülkelerde oldukça düşük seyrediyor: Japonya’da %10, İsviçre’de yüzde 7.5 ve Avustralya’da %10.
Vergi toplama sistemlerinin etkinliği sayesinde, bu ülkeler gelirlerini daha adil bir şekilde topluyor ve vatandaşların alım gücünü koruyabiliyor.
%25 KDV uygulanan Danimarka, İsveç ve Norveç gibi İskandinav Ülkelerinde ise refah devlet sosyal gereklilikleri yerine getirmek adına yüksek KDV toplanıyor. Halkın alım gücü yüksek olduğu için ve yaratılan fon eğitim ve sağlık gibi alanlarda kullanıldığı için destek bile görüyor.Gelir dağılımı dengeli olduğu için vergi yükü de adil bir şekilde dağıtılabiliyor.
Türkiye’de dolaylı vergilerin yüksek olmasının bir diğer sebebi, kayıt dışı ekonominin büyüklüğüdür. Kayıt dışı çalışanların oranı yüksek olduğu için, doğrudan vergi (gelir vergisi, kurumlar vergisi) tabanı daralmaktadır. Bu durumda devlet, vergi gelirlerini artırmak için dolaylı vergilere yöneliyor. Ancak bu durum, gelir dağılımı adaletsizliğini de artırmaktadır. Çünkü dolaylı vergiler, her tüketici tarafından eşit olarak ödenirken, geliri düşük olan kesimler için daha büyük bir yük oluşturuyor.
Örneğin bir memur veya işçi, maaşının büyük bir kısmını dolaylı vergiler yoluyla devlete öderken, kayıt dışı faaliyet gösteren bir iş insanı veya şirket, doğrudan vergi ödemekten kaçınabiliyor. Bu durum, düşük gelirli kesimlerin daha fazla vergi öderken, zenginlerin vergi yükünden kaçınmasına neden oluyor. Böylece zenginler daha zenginleşirken, düşük gelirli kesimlerin alım gücü daha da azalıyor, gelir dağılımı bozulurarak toplumsal adaletsizliklere yol açıyor.
Dünyadaki örneklerde gördüğümüz gibi, vergi toplama kapasitesinin artırılması, kayıt dışı ekonominin küçültülmesi ve doğrudan vergilerin genişletilmesi, daha adil bir vergi sistemi oluşturmanın anahtarı olabilir.
Vergi reformları ve etkin vergi denetimi, devletin doğrudan vergi gelirlerini artırarak dolaylı vergilere olan bağımlılığı azaltabilir. Bu da hem enflasyonla mücadelede etkili olabilir hem de gelir adaletini sağlayarak toplumun genel refahını artırabilir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin vergi sistemini iyileştirmek ve gelir dağılımını dengelemek için, gelişmiş ülkelerin vergi toplama stratejilerinden ve reform politikalarından ders çıkarması gerekmektedir.
B. Eran TAPAN
Yıllardır silahlandırılan ve egitilen PKK/PYD beklemede. Büyük planın parçası şu anda ortamı hazırlama ile meşgul.
Maşa İsrail, birilerinin bölgesel menfaatleri uğruna savaş çıkartmak için etrafa saldırtılıyor.
Zamanında İngiliz Churchill’in kuklası Yunanistan’a yaptığı gibi.
Malesef arka planda hep senaryoları yazanlar kendi askerlerini değil maşalar kullanarak başka ülke insanlarını ateşe atıyor.
Taraflar birbirine girip zayıflayınca kendileri sahaya inecek. Parçala, böl ve yut taktiği. İsrail askerleri ile pyd orduları birleşip İran’a birlikte saldıracaklar.
Yaşanacak süreç sonunda malum Büyük Ortadoğu projesi ve yeni çizilecek sınırlar var. Kurulması istenen Kürt devleti ve sınırları büyümüş İsrail toprakları ile enerji kaynaklarına sahip olmak ana amaç.
Irak, Suriye, Lübnan sonrası İran hedefleri. İran sonrası ise Türkiye’deki kürt vatandaşların ayartılması ve ayaklandırılması var.
Bunlar yıllardır bildiğimiz senaryolardı. Sözde Nato müttefikimiz neden sınırımız ötesinde PKK ve PYD terörist gruplarını silahlandırıyor. Bu mermiler yarın Mehmet’ciğe mi sıkılacak, kim için silahlandırılıyor kürtler diye zaman zaman soruldu. Okyanus ötesindeki müttefikimiz hep geçiştirdi. İşte bu süreç devam ederse ve savaş bölgeye yayılırsa ki yayılmak üzere, harekete geçirilecekler.
Bölgenin yeraltı kaynaklarını ele geçirmek adına İsrail devleti ile kürt yerel güçleri bölgede 4 ülke topraklarından alınmış yeni bir Kürt devleti kurulması nihai hedefleridir.
Burada tüm bu senaryonun arkasında kimin olduğunu bilerek birsey yapamamak en sinir bozucu kısmı ancak birileri plan yapacak başkaları da bu planları bozacak. Yapmamız gereken birlik ve beraberliğimizi hiç olmadığı kadar sıkı tutmak çünkü sıra bize geldiğinde iç karmaşa yaratarak devleti zayıflatmak senaryo yazarımızın klasik metodudur.
Yakın gelecekte bizi bekleyen tehlikeyi basit bir anlatımla uyarmak istedim. Bilen biliyor, gören de görüyor zaten. Halen fark etmemiş olanlar varsa diye yazayım dedim.
B. Eran TAPAN
Tatilleri esasında kaybolup gittiğimiz koşuşturmanın içinden sıyrılıp, ilişkilerinizi, işinizi, stratejilrinizi, yeni projelerinizi, önceliklerinizi makro düzeyde sorgulama ve güncelleme fırsatı verdiği için çok faydalı buluyorum ve seviyorum.
Günlük koşuşturmanın içinde insan detayların içinde boğulup, kendi önceliklerini ya atlıyor ya da vakit bulamaz hale geliyor.
Sonuç olarak kendimizi istemediğiniz bir hayatı yaşıyor bulduğunuzda da mutsuz oluyorsunuz.
Halbuki hayatımızı olayların yönlendirmesine izin vermeyip mümkün olduğunca dümeni bizim sürebilmemiz ve önceliklendirebilmemiz önemlidir.
Tatil konusuna gelince dünyada gitmediğim kıta kalmadı diyebilirim, çok ülke gezdim bunun yanısıra 16 yılımı Hollanda, İngiltere ve Amerika’da geçirdim.
Gezdiğim ülkelerde ülkenin sosyo dinamik yapısı, ekonomisi, başarılı ve başarısız uygulamaları inceledim.
Başarılı uygulamaların hangilerinin ülkemizde uygulanabileceğini ve başarısız sonuçlanmış olanlardan ise ülkem adına ne dersler çıkarabilirim, gözüyle dolaştım, gittiğim ülkenin vatandaşları ve yetkilileri ile sohbetler ettim.
Kitap okumak mı yoksa seyahat ederek mi öğrenmek deseniz, ben ikisinde yaptım, ikisi de birbirinin ikamesi olamaz.
Hem dünya insanı olmak hem de okumak gereklidir.
Öyle deniz kum güneş veya müze ziyareti yapılan tatiller değil benimkisi.
Yanlış anlaşılmasın öyle yapanları da eleştirmiyorum, bu bir kişisel tercihtir.
Dedim ya gezdiğim ülke sayısı çok, gitmedigim az ülke var.Seyahat programında gitmeyi hedeflediğim 20 ülkeyi geçmez. Sanırım bu hayattan ayrılmadan hedefime ulaşırım.
Şimdi bu kadar ülke gezmiş ve insanları ile sohbet etmiş biri olarak hiç abartmadan ve Türk olduğum için söylemiyorum, inanın dünyada iklimi, doğası ile yaşanacak en güzel ülke Türkiye.
Gittiğim her ülkenin insanlarının içinde Türkiye’ye 1 haftalık ziyaret etmiş olanları bile adeta ağızlarının suyu akarak Türkiye tatillerini ve güzelliklerini öve öve bitiremiyorlar.
Ayrıca mukayese imkanı bulan ve dünyayı gezen arkadaşlarım da benimle aynı fikirde olduklarına eminim.
İşte dünyanın gözü üzerimizde dedikleri hakikaten çok doğru fakat bu güzel ülkeyi yaşanamaz hale getirmek ve parçalamak için de Amerika’sı, Avrupa’sı ellerinden geleni ardına koymuyorlar.
Çok değil 100 yıl önce Osmanlı’nın hasta adam nitelendirildiği zaman ülkemizi işgale gelen 7 ülkenin iştahı ve emelleri aynı yerindedir, emin olunuz. Hiç şüpheniz bile olmasın bundan.
Peki bunu başarmak için sinsice iç savaş ortamı ve aramıza nefret tohumları ekiyorlar.
Bizlerin yani Türkiye’nin aydın kesiminin bu oyunları görerek karşı bir strateji ve tedbir almasını sağlamak, toplumu ve siyasilere bu bilinç doğrultusunda etkilemek ve yönlendirmek görevimiz olmalıdır.
Geçen gün yazdım Türkiye’nin potansiyeli çok yüksek diye, bir sürü yanlış uygulamaları hatirlatanlar oldu.
Hükümetlerin bunca hatasına rağmen ülke ekonomisi halen ayakta ise, bir de doğru politikalar ile neler yapabileceğimizi hayal edin o zaman.
Son olarak Türkiye’nin ekonomik durumu ile ilgili tespitlerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye son çeyrekte 3.1 büyüdü deniyor. Bu büyüme halkın alışverişe devam etmesi ve kamu harcamaları kaynaklıdır.
Özel sektör yatırımları tamamen durmuş, fdi yabancı yatırımlar ise minimal düzeye inmiştir.
Yapılması gereken üretim, üretim ve üretimdir. Sanayicinin üretimini teşvik için hükümet adımlar atmalıdır ki bazı adımlar atmakta fakat yeterli değildir.
Suriye ve PKK konusunda da çözüme gidilirse ve ekonomide istedigimiz büyüme devam ederse,Türkiye’nin geleceği çok parlak görünüyor.
Pozitif düşünelim ve evrene pozitif düşünce yayalım. Herşey pozitif olsun.
Şimdi seneyi güzel bitirmek için önümüzdeki 3 ay cok çalışmamız lazım malum askeri harcamalarımız yüksek bu aralar.
B. Eran TAPAN
İşten birçok kişi çıkarılacak,
Birçok esnaf kepenk kapatacak, geçim sıkıntısı had safhaya çıkacak, zor günler bekliyor ülkemi maalesef.
Bu sıkıntılı süreci doğru düzgün sanayileşme ve ihracata yönelik markalaşma yerine betonlaşmaya ve aşırı alt yapı yatırımlarına kaynaklarımızı harcadığımız için diğer gelişmekte olan ülkelerden daha ağır yaşayacağız.
Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyenler, yandaş isadamları, satılmış medya kalemşörleri, aydın geçinen susturulmuş ve bastırılmış yığınlar, hepimiz sorumluyuz.
Ha tabi bu arada sosyal medyanın klavye kahramanları da gelinen noktanın sorumluları arasındadır.
Ne yapmak lazım diye sorarsanız, onlarca yılın yanlış politikalarını bir bedel ödemeden atlatmak imkansız ancak umudum er ya da geç iki ya da 3 yıl içinde atlatılacak ve düzelmeye başlayacak bu süreci en az hasarla atlatmamızdır.
Ihracat yapan ve bankalara kredi borcu olmayan firmalar bu süreçte büyüme fırsatını yakalayabilirler.
Turkiyede lale devri bitiyor, önümüzde acı bir fatura bekliyor hepimizi, malesef aynı teknenin içinde olduğumuz için hep beraber sırtlayacağız problemleri.
Bu süreçte herkes çok şey öğrendi.
En önemlilerinden biri, siyasette ne işin var diyerek burun kıvıranlar, çocuklarının geleceği ve Vatan adına siyasete girilmesi gerektiğini acı şekilde öğrenecekler.
Siyaseti beğenmeyen arkadaşlar, beğenmedikleri kişiler tarafından peşinen yönetilmeyi kabul etmiş olduklarını anladılar.
Yanınızda işe alır mıydınız diye aşağıladıkları kişiler tüm alanlarda etkin oldu ve liyakat tamamen kenara koyularak partizanlık kriterleri ile görevlerine atandılar ve bugünlere gelindi.
Artık yaşanılan sürece isyan edip, eleştirirken biraz da özeleştiri yapmak gerekiyor diye düşünüyorum.
Şu anda iş sahibi olanlar ve çalışan kesim yaşayacağı sıkıntılar, gelecek nesillere aynı hataların tekrarlanmaması için ders olacaktır.
Yukardaki yazıyı 21 Eylül 2018 tarihinde paylaşmışım… işte dediğim yerdeyiz.
B. Eran TAPAN
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.